Google

Pazartesi, Eylül 24, 2007

Aç Kalmanın Zararları =)



















Geçen gün metroda iki kadın konuşuyorlardı. Biri “Amaan, ben artık öğle yemeği yemiyorum. İyi oluyor, hem uğraşmıyorum, hem de belki zayıflarım böyle.” dedi. En temel yaşamsal ihtiyaçlarımızdan olan yemek yemeyi bile külfet kabul edip, hazırlamaya/yemeye üşenen bu insanların benzerlerine çok rastlanır oldu. “Her gün düzenli olarak 5 öğün yemeniz lazım,” diye ter ter tepinen diyetisyenlere inat, kimileri öğle yemeğini de hayatından çıkarmış. Çoğu kişi sabah kahvaltı bile etmeden evden fırlıyor. Arada ıvır zıvır bir şeyler atıştırıp günü geçirdikten sonra akşam eve gidince, açlıktan gözü dönen bünyenin etkisiyle, normal bir insandan çok, ortalama bir öküz kadar yemek yiyerek kendilerine ettikleri kötülüğü taçlandırıyorlar. Sonra da, “Ben niye şişmanım. Yemiyorum ki?” şeklinde ağlıyorlar.

Benzeri bir durum da bazı oruç tutanlarda görülüyor. Oruç tutan insan, geçici bir süre için beş öğün yemek yeme kuralına uymuyor. Ama ibadettir, kendi tercihleridir, buna karışmaya kimsenin hakkı yok tabii. Yine de oruç tutanların iftardan sonra en az dört öğün olacak şekilde yemek yeme düzenini sürdürmesi mümkün. Ancak hareketli ve yoğun bir iş hayatı olan bazı kişiler, sahura kalkmaya üşeniyorlar veya yorgun oldukları için kalkamıyorlar. Ertesi gün, iftar yemeğine kadar aç kalıyor, böylece oruç tutmuyor da adeta 24 saat aç kalma rekoru kırıyorlar. Çevrenizde böyle oruç tutanları görürseniz hemen anlarsınız: İş yaparken aşırı gergin olurlar, hemen sinirlenmeye hazırdırlar. Trafikte gerekli gereksiz kornaya asılır, kavga ederler. Dikkatleri, sabırları ve anlayışları iyice azalmıştır. Biraz boş kaldıkları zaman, ya da metroda, otobüste, hemen uyuklamaya başlarlar. Bazen düşüp bayıldıkları da olur. İftar saatini zor beklerler. Ezan sesini duyar duymaz, yemeklere saldırır, normal zamanda yiyeceklerinin üç katını yerler. Gecenin kalan kısmını da acil serviste geçirme ihtimalleri yüksektir. Bu şekilde oruç tutanların yaptığı ibadet midir, kendilerine ve etraftakilere eziyet midir bilinmez.

Uzun süre aç kalmanın vücuda da ruh sağlığına da bazı etkileri var. Öncelikle, öğün atlayarak zayıflayacaklarını zannedenler, tam tersine daha çok kilo alırlar. Çünkü aç kaldıkları sürede metabolizmaları yavaşlayacağı için, yeterince kalori yakamaz, önceden aldıkları kiloları kaybedemezler. Akşamları metabolizmanın doğal olarak en yavaş olduğu saatlerde yemek yedikleri zaman da aynı durum geçerli olacağı için bünye harcayamadığı kalorileri yağ olarak depolar ve vücudumuzun karın bölgesinde, göbek adı verilen yusyuvarlak, sevimli çıkıntı büyüdükçe büyür. Yukarıda anlatılan beslenme düzensizliğinde ısrar edilirse, şişmanlık ve şişmanlığa bağlı envai çeşit sağlık sorununun yanısıra kas erimesi, sürekli yorgunluk, halsizlik, dikkat dağılması, baş ağrısı, düşünme ve anlama yeteneğinin azalması, sinirlilik, gerginlik, depresyon gibi sonuçlar da ortaya çıkar. Bu kas erimesi mevzusunu ilk öğrendiğimde kendi kendime”Ne kadar yağ bağlamaya mereklı, yağ yakmaktansa kas yakmayı tercih eden, gıcık bir bünyemiz varmış.” demiştim. Ama ne yapsın bünyemiz protein alma ihtiyacı içinde, proteinden karşılaması gereken enerjiyi yağdan karşılayamıyor. Biz yeterli beslenip süt, yoğurt gibi nevaleleri bünyeye almazsak, vücudumuz da kendi kendisini yiyen bir yamyama dönüşüyor. Kaslar yetmezse, beyinden de yemeye başlıyormuş vücut, et olmazsa sakatat ile beslenme anlayışıyla. Sürekli abuk diyetlerle zayıflamaya çalışanların kaslı olmadıkları gibi zeka ve anlayış bakımından da parlak olmadıklarını görüyoruz zaten. Ne kas gücü ne zeka. Gerçekten umutsuz bir durum.

'' Şişir Beni'' adlı filmi izleyenler bilir, filmde kendisini kobay olarak kullanıp fast food yiyerek dengesiz beslenen abimiz, önceden aslan gibi çocukken, sadece 1 ay gibi kısa bir süre içinde, aşırı kilo aldı, kasları eridi, sindirim sistemi dağıldı. Demek ki, özellikle şehirlerde yaşayanların içinde bulunduğu süpper sağlıklı (!) koşulların da etkisiyle, vücudumuzun yanlış beslenmeyle hemen bozulmaya eğilimli, tırttan bir dengesi var. Buradan da anlayabiliriz ki, iş, güç, para diye gözü dönmüş bir şekilde koşturdukları için veya hayattan bezmiş, tembel oldukları için yemek yemeye üşenen insanların ve sahura kalkmadan oruç tutacağım derken farketmeden Hint fakirlerinin tuttuğu yolda koşanların kendilerine ettikleri kötülüğü düşmanları bile etmiyor.